Friday 22 December 2017

Vergi indirimi; Donald Trump ve CTP’yi buluşturan politika


Sola inanan bir ekonomist olarak CTP’nin geçtiğimiz günlerde açıkladığı ‘Ekonomik ve Sosyal Kalkınma’ programını incelediğimde solun taşıması gerektiğini düşündüğüm ekonomik gailelerle örtüşmeyen birtakım politika önerileriyle karşılaştım.  Konuların daha bilinçli bir düzlemde tartışılmasına kendimce katkı koyabilmek amacıyla, söz konusu bazı önerilerin  neden sol görüşle örtüşmediğini ve ekonomik ‘kalkınmaya’ neden hizmet etmeyeceğini değerlendirmeye çalışacağım.

106 sayfalık bu programın en dikkat edici kısmı, metnin 15’inci sayfasında yer alan vergi politikaları. Biraz açacak olursak, ‘Vergi sistemi basitleştirilecek ve kayıt dışılığın azaltılması suretiyle vergi gelirlerinin artırılması amacıyla vergi oranları düşürülecektir’ denilen programda, ekonomik ve sosyal kalkınma için vergi indirimi öngörüldüğü görülmektedir.

Amaç kayıt dışılığın azaltılması olarak ifade edildiğine göre burada kamu çalışanları hedef alınmamıştır, zira kamu kayıt altındadır. Bu da demek oluyor ki vergi indirimiyle hedeflenen, özel sektörün yani bir anlamda sermayenin vergi yükünün azaltılmasıdır.

Turizm gibi, eğitim gibi büyük sermayenin konuşlandığı alanlar  zaten teşvik yasalarıyla vergiden muaf tutulduğuna göre, o halde bahsedilen vergi indiriminin, vergi gelirlerini artıracağı iddiasına anlam vermek zor. Bu olsa olsa hali hazırda toplanmakta olan vergiyi daha da düşürecektir.

Kuzey Kıbrıs ekonomisinin en önemli sorunlarından bir tanesi devlet harcamalarının, gelirinden daha fazla olması. Bu tür bir vergi indirimi, bu sorunun daha da büyümesine neden olacaktır. Bu da, yine programın 15’inci sayfasında yer alan ‘iç borcu artıracak yeni borçlanmanın gerçekleştirilmemesi için politikalar ortaya konacaktır’ hedefiyle tutarlı değildir.

Bu tür vergi indiriminin diğer bir olumsuz etkisi ise gelir dağılımını olumsuz etkileyecek olmasıdır. Sermayedarın emekçiye göre daha varlıklı olduğu bir gerçek. Bir de sermayedarın geliri devlet eliyle desteklenirse, iki grubun gelirleri arasındaki fark daha da büyüyecektir.

Eğer vergi gelirlerinde yaşanacak düşüş, vergi muafiyetleri kaldırılarak telafi edilecekse, bunun açık şekilde programa konulması gerekir.  Oysa vergi muafiyetleri konusunda programın söylediği, mevcut düzenlemelerin gözden geçirileceğinden ibaret.  


Dünyada bu tür vergi indirimleri sağ partilerin kullandığı bir politika aracıdır. Bu konuda verebileceğimiz en son örnek, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Donald Trump’ın geçirmeye çalıştığı ve ‘sermayeye kıyak’ şeklinde anılmakta olan vergi indirimini öngören yasadır. Vergi indirimine gitmek, yani Amerikan basınının tabiriyle ‘sermayeye kıyak çekmek’, sağ bir partinin lideri ve büyük bir sermayedar olan Trump için çok anlaşılabilir bir durumken, benzer bir politik yaklaşımın CTP için kabul edilebilir olamayacağı aşikardır.

Vergi indiriminin yanı sıra programda dikkatimi çeken diğer bir husus, programın emeklilikle ilgili söyledikleridir.  Önce, ‘kamu ve özel sektör emeklilik sistemlerinde yapısal sorunlar yaşanmakta, kuruldukları günden beri kendi kendilerini finanse edememekte ve transferle ayakta durabilmektedir’ tespiti yapılıyor. Daha sonra da ‘vergi reformuna eş zamanlı olarak prim oranları ve emeklilik maaşları gözden geçirilecektir’ deniyor.

Vergi muafiyetleri konusunda olduğu gibi yine ‘Gözden geçirilecektir’ ifadeleriyle karşımıza çıkan bu konuda da neyin kastedildiği çok açık olmamakla birlikte görünen o ki murat edilen ya emekli maaşlarını düşürmek ya da prim oranlarını artırmaktır.

Emekli maaşlarını düşürmek daha önce denenen ama Anayasa’ya aykırılığı nedeniyle uygulamadan kaldırılmak durumunda kalınan bir yöntem. Bu durumda geriye primlerde artış seçeceği kalıyor. Bu da halen çalışmakta olan kesimin maaşlarında kesintiye gidileceği anlamına geliyor.

Özetlemek gerekirse, CTP’nin ekonomik ve sosyal kalkınmayı hedeflediği bu programın, öncelikle barındırdığı muğlak ve altı tam anlamıyla doldurulmamış politika önerileriyle bir kalkınma hedefine ulaşılabilmesi pek öngörülebilir değil.

Bunun yanı sıra yukarıda dikkat çekmeye çalıştığım iki önemli unsur, yani gerek vergi indirimi ve gerekse vergi reformuyla eş zamanlı olarak prim oranları ve emeklilik maaşlarının gözden geçirilecek olması, hedefe konan ekonomik kalkınmanın yine kamunun ve emekçinin sırtına eklenecek mali yüklerle sağlanmaya çalışılacağını gösteriyor.








Thursday 7 December 2017

Gezici anketi ve CTP

Eğlenceli bir seçim süreci yaşıyoruz. Tüm adaylar ellerinde parti bayrakları, boyunlarında rengarenk atkılarla, köy köy, ilçe ilçe dolaşıp seçmenden destek istiyorlar. Ve tüm partiler ülkenin sorunlarına çözüm bulacakları konusunda iddialı.  

Partiler iddialı ama bu vaatlerini yerine getirmelerine destek olacak ayrıntılı programlarının varlığından bahsetmek mümkün değil. Hal böyle olunca da, aynı partinin iki farklı adayından, aynı konuda, birbirinden tamamen farklı çözüm önerileri de duymak mümkün. Özellikle de ekonomik sorunların çözümü konusunda, ikna edici somut bir öneri duymadım henüz. Çözüm önerileri slogan ve #hashtag seviyesinden öteye gidebilmiş değil maalesef.

Gezici şirketinin geçtiğimiz gün yayınlanan anketi, bu coşkulu ortama, tabir yerindeyse, biraz çomak soktu. Özellikle, değişimden yana olanlar arasında hayal kırıklığı yarattı. Anket sonuçları, Özker hocanın yazılarda kullanmayı sevdiği tabirle, “sürerdurum”un devam edeceğine işaret ediyor. Anket, genel seçimde UBP’nin en yüksek oyu alacağını tahmin ederken, CTP’nin, bir önceki seçime göre ciddi bir oy kaybı yaşayacağını iddia ediyor.  

Anket sonuçlarına şaşıranlara da hak vermiyor değilim aslında. Ülkede var olan yapısal sorunların hemen hemen hepsinde imzası bulunan, yönetim kalitesi konusunda çıtayı çok düşük seviyede tutan UBP’nin, tüm bunlara rağmen hâlâ birinci parti olması, olsa olsa sürpriz olabilmeli çünkü.

Peki CTP’nin oy kaybı sürpriz olur mu? Bence olmaz. CTP, 2013’te yapılan genel seçimden bu yana geçen sürede, sürekli düşüşte oldu. Son 4 yıl içinde hem Cumhurbaşkanlığı seçimini hem de elindeki bütün büyük belediyeleri kaybetti. Gezici’nin, CTP’nin genel seçimde alacağını tahmin ettiği yaklaşık %20’lik oy oranı, iki yıl önce yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde aldığı orandan farklı değil.

CTP’nin olası oy kaybı neden sürpriz olmaz? Bence bunun en önemli nedeni, CTP ile temsil ettiğini iddia ettiği seçmen kitlesi arasındaki uyumsuzluk. CTP, sol görüşlü bir parti olduğuna göre emekçinin temsilcisi olması beklenir. Ama ‘Tanrı sevdiği kuluna sıkıntı verir’ misali, CTP sorunların nedenlerini ve çözümlerini, sermaye tarafında değil,  hep emek tarafında aradı.   

Bir belediye ekonomik sorun mu yaşıyor, CTP’ye göre sorunların nedeni belli: çalışan sayısının fazla olması. Teşhis böyle olunca, reçete hazır; belediyedeki işçi sayısını azalt ya da maaşlarında kesintiye git. Sanki Kıbrıs’ın kuzeyinde ya da o belediyede yaşanan sorunların nedeni asgari ücretle çalışan, ayın sonunu zor getiren işçiymiş gibi bir hava yaratıldı hep. O işçi işini kaybedince, ülkenin sorunları bitecekti.

Devletin bütçesindeki dengesizliğin nedeni de CTP’ye göre kamudaki maaşların yüksekliği. Oysa bütçe dengesinin bir gider tarafı olduğu gibi, bir de gelir tarafı var. Eğer bütçeyi dengede tutmak istiyorsanız, tek çare gideri azaltmak değil. Geliri artırmaya da çalışabilirsiniz.  

CTP’nin ekonomi uzmanı Birikim Özgür kişisel bloğunda “ekonomi büyüyor ama halk fakirleşiyor” diyordu. Anlayacağınız, ekonomi büyüse de küçülse de, fakiriz işte. Hal böyle olunca da, Orhan Veli’nin dediği gibi, “Ama boyuna da yoksulluk sözü edilmez ya”

Birikim Özgür, bloğunda “Öğrenci sayısı artmıyor mu? … Ekonomi büyümüyor mu? Evet, büyüyor...ama halk fakirleşiyor” diyerek şaşkınlık ifade etse de, bunda şaşıracak bir durum yok. Bu sayede Kuzey Kıbrıs bir zengin yarattı. Suat Günsel, bırakın Kuzey Kıbrıs’ı, Türkiye’nin en zenginleri arasına girdi. Girdi ama, neredeyse, devlete bir kuruş vergi vermiyor.

Ve ne yazık ki, CTP tarzı bir sol savunmasında olan bir gazete, ‘Kamuda bugün 5 kişi daha işe başladı’ manşetini görebilmek mümkünken, ‘Suat Günsel, niye hiç vergi vermiyor?’ tarzı bir manşete rastlamak çok olası değil.

Artan öğrenci sayısı üniversite sahipleri için bir gelir kaynağı olabilir ama bunun sistem için bir de maliyeti vardır ve o maliyet de halkın ödediği vergilerle karşılanıyor. Ülkedeki teşvik yasası nedeniyle özel üniversiteler vergiden muaf. Ve bu sektör yeterince teşvik edildi ki öğrenci sayısı toplam nüfusun nerdeyse üçte biri oranına ulaştı. Sanırım artık vergilerini ödeyebilirler.
Bu örneklerle amacımın, ekonominin bir tarafında sorun yoktur ama diğer tarafında vardır demek değil. Sorunların olduğu ortadadır. Ama bu sorunlar ancak ne amaçladığını bilen, kapsamlı, insanın refahını ön plana koyan bir programla çözülebilir.

Sonuçta, uzun bir süredir, hep aynı ekonomi politikalarında ısrar eden CTP’nin bu alanda bir ilerleme kaydedemediği ortada. Ülke ekonomisini sanki bir ailenin bütçesini ya da küçük bir işetmeyi yönetir gibi yönetmeye çalışan CTP’nin, bu politikaların sosyal boyutunu ve etkinliğini hesaba katmadığı, ne yazık ki sonuç bazında ortada.

CTP’nin, söz konusu anketin iddiaları karşısında yaşadığı hayal kırıklığı, yılın 365 günü rejim yapıp da kilo veremeyen bir kişinin yaşadığı hayal kırıklığından farklı değil. İşin uzmanlarına göre, az yemek yiyince metabolizma yavaşlıyormuş. Bu da kilo kaybını önlüyormuş. Hatta kilo artışına neden oluyormuş. Ekonomi de biraz buna benzer işte. Borcu azaltmak için harcamaları kısmaya kalkınca, sonuç daha fazla borç oluyor. Bunu anlamak için de ekonomi teorisyeni olmaya gerek yokken, CTP her iktidara geldiğinde, ekonomiyi büyük bir laboratuvar olarak kullanıp, bu politikayı ısrarla test etmeye devam ediyor. Deneylerin sonucu hiç değişmedi. Hep başarısızlıkla sonuçlandı. Ama bu politikadan da vazgeçilmedi. Her hükümet deneyimi kısa sürdü.

Afrika Gazetesi, Gezici anketinin sonuçlarını, “yakamızdan elini çek” manşetiyle duyurmuştu. Sandıktan, benzer bir mesajın CTP için çıkması ihtimali de bana göre yüksek.