Eğlenceli bir seçim süreci yaşıyoruz. Tüm adaylar
ellerinde parti bayrakları, boyunlarında rengarenk atkılarla, köy köy, ilçe
ilçe dolaşıp seçmenden destek istiyorlar. Ve tüm partiler ülkenin sorunlarına
çözüm bulacakları konusunda iddialı.
Partiler iddialı ama bu vaatlerini yerine
getirmelerine destek olacak ayrıntılı programlarının varlığından bahsetmek
mümkün değil. Hal böyle olunca da, aynı partinin iki farklı adayından, aynı konuda,
birbirinden tamamen farklı çözüm önerileri de duymak mümkün. Özellikle de
ekonomik sorunların çözümü konusunda, ikna edici somut bir öneri duymadım
henüz. Çözüm önerileri slogan ve #hashtag seviyesinden öteye
gidebilmiş değil maalesef.
Gezici şirketinin geçtiğimiz
gün yayınlanan anketi, bu coşkulu ortama, tabir yerindeyse, biraz çomak soktu. Özellikle,
değişimden yana olanlar arasında hayal kırıklığı yarattı. Anket sonuçları, Özker
hocanın yazılarda kullanmayı sevdiği tabirle, “sürerdurum”un devam edeceğine
işaret ediyor. Anket, genel seçimde UBP’nin en yüksek oyu alacağını tahmin
ederken, CTP’nin, bir önceki seçime göre ciddi bir oy kaybı yaşayacağını iddia
ediyor.
Anket sonuçlarına
şaşıranlara da hak vermiyor değilim aslında. Ülkede var olan yapısal sorunların
hemen hemen hepsinde imzası bulunan, yönetim kalitesi konusunda çıtayı çok
düşük seviyede tutan UBP’nin, tüm bunlara rağmen hâlâ birinci parti olması,
olsa olsa sürpriz olabilmeli çünkü.
Peki CTP’nin oy kaybı
sürpriz olur mu? Bence olmaz. CTP, 2013’te yapılan genel seçimden bu yana geçen
sürede, sürekli düşüşte oldu. Son 4 yıl içinde hem Cumhurbaşkanlığı seçimini hem
de elindeki bütün büyük belediyeleri kaybetti. Gezici’nin, CTP’nin genel
seçimde alacağını tahmin ettiği yaklaşık %20’lik oy oranı, iki yıl önce yapılan
Cumhurbaşkanlığı seçiminde aldığı orandan farklı değil.
CTP’nin olası oy kaybı
neden sürpriz olmaz? Bence bunun en önemli nedeni, CTP ile temsil ettiğini
iddia ettiği seçmen kitlesi arasındaki uyumsuzluk. CTP, sol görüşlü bir parti olduğuna
göre emekçinin temsilcisi olması beklenir. Ama ‘Tanrı sevdiği kuluna sıkıntı verir’
misali, CTP sorunların nedenlerini ve çözümlerini, sermaye tarafında değil, hep emek tarafında aradı.
Bir belediye ekonomik
sorun mu yaşıyor, CTP’ye göre sorunların nedeni belli: çalışan sayısının fazla
olması. Teşhis böyle olunca, reçete hazır; belediyedeki işçi sayısını azalt ya
da maaşlarında kesintiye git. Sanki Kıbrıs’ın kuzeyinde ya da o belediyede
yaşanan sorunların nedeni asgari ücretle çalışan, ayın sonunu zor getiren
işçiymiş gibi bir hava yaratıldı hep. O işçi işini kaybedince, ülkenin
sorunları bitecekti.
Devletin bütçesindeki
dengesizliğin nedeni de CTP’ye göre kamudaki maaşların yüksekliği. Oysa bütçe
dengesinin bir gider tarafı olduğu gibi, bir de gelir tarafı var. Eğer bütçeyi
dengede tutmak istiyorsanız, tek çare gideri azaltmak değil. Geliri artırmaya da
çalışabilirsiniz.
CTP’nin ekonomi uzmanı Birikim Özgür kişisel bloğunda
“ekonomi büyüyor ama halk fakirleşiyor” diyordu. Anlayacağınız, ekonomi büyüse
de küçülse de, fakiriz işte. Hal böyle olunca da, Orhan Veli’nin dediği gibi, “Ama
boyuna da yoksulluk sözü edilmez ya”.
Birikim Özgür, bloğunda “Öğrenci sayısı artmıyor mu? … Ekonomi büyümüyor
mu? Evet, büyüyor...ama halk fakirleşiyor” diyerek şaşkınlık ifade etse de,
bunda şaşıracak bir durum yok. Bu sayede Kuzey Kıbrıs bir zengin yarattı. Suat
Günsel, bırakın Kuzey Kıbrıs’ı, Türkiye’nin en zenginleri arasına girdi. Girdi ama,
neredeyse, devlete bir kuruş vergi vermiyor.
Ve ne yazık ki, CTP tarzı bir sol savunmasında olan bir gazete,
‘Kamuda bugün 5 kişi daha işe başladı’ manşetini görebilmek mümkünken, ‘Suat
Günsel, niye hiç vergi vermiyor?’ tarzı bir manşete rastlamak çok olası değil.
Artan öğrenci sayısı üniversite
sahipleri için bir gelir kaynağı olabilir ama bunun sistem için bir de maliyeti
vardır ve o maliyet de halkın ödediği vergilerle karşılanıyor. Ülkedeki teşvik
yasası nedeniyle özel üniversiteler vergiden muaf. Ve bu sektör yeterince
teşvik edildi ki öğrenci sayısı toplam nüfusun nerdeyse üçte biri oranına
ulaştı. Sanırım artık vergilerini ödeyebilirler.
Bu örneklerle amacımın,
ekonominin bir tarafında sorun yoktur ama diğer tarafında vardır demek değil. Sorunların
olduğu ortadadır. Ama bu sorunlar ancak ne amaçladığını bilen, kapsamlı, insanın
refahını ön plana koyan bir programla çözülebilir.
Sonuçta, uzun bir süredir,
hep aynı ekonomi politikalarında ısrar eden CTP’nin bu alanda bir ilerleme
kaydedemediği ortada. Ülke ekonomisini sanki bir ailenin bütçesini ya da küçük
bir işetmeyi yönetir gibi yönetmeye çalışan CTP’nin, bu politikaların sosyal
boyutunu ve etkinliğini hesaba katmadığı, ne yazık ki sonuç bazında ortada.
CTP’nin, söz konusu
anketin iddiaları karşısında yaşadığı hayal kırıklığı, yılın 365 günü rejim
yapıp da kilo veremeyen bir kişinin yaşadığı hayal kırıklığından farklı değil. İşin
uzmanlarına göre, az yemek yiyince metabolizma yavaşlıyormuş. Bu da kilo
kaybını önlüyormuş. Hatta kilo artışına neden oluyormuş. Ekonomi de biraz buna
benzer işte. Borcu azaltmak için harcamaları kısmaya kalkınca, sonuç daha fazla
borç oluyor. Bunu anlamak için de ekonomi teorisyeni olmaya gerek yokken, CTP her
iktidara geldiğinde, ekonomiyi büyük bir laboratuvar olarak kullanıp, bu
politikayı ısrarla test etmeye devam ediyor. Deneylerin sonucu hiç değişmedi.
Hep başarısızlıkla sonuçlandı. Ama bu politikadan da vazgeçilmedi. Her hükümet
deneyimi kısa sürdü.
Afrika Gazetesi, Gezici anketinin
sonuçlarını, “yakamızdan elini çek” manşetiyle duyurmuştu. Sandıktan, benzer
bir mesajın CTP için çıkması ihtimali de bana göre yüksek.
No comments:
Post a Comment