Tuesday 14 April 2020

Zor Kararlar Gölgesinde Türk Lirasının Seyri

Covid-19 salgınının başlamasıyla, ülke yönetimlerini çok zor seçimler yaparak yaşanan krizde mümkün olacak en iyi dengeyi tutturmaya çalışıyorlar. Salgın başladığında, sağlık ve ekonomi arasında tercih yapmak durumda kalan ülke yönetimleri; yaşanan süreçte ekonominin durmasının yaratığı sorunlarla baş etmeye çalışıyorlar. Hazırlanan ekonomi destek paketleri de zor seçimleri içeriyor. Bulunan çözümlere rağmen, hala yanıt bekleyen pek çok soru var. 

Bu zor seçimler sürecinde, Türkiye gibi bağışıklık sistemi zayıf ekonomilere sahip ülkeler, gelişmiş ülkelere göre haliyle daha da çok zorlanıyorlar.  Bilindiği üzere; Türkiye ekonomisi, iki yıla aşkın bir süredir sıkıntılı günlerden geçiyor. Sıkıntının temel ekonomik nedeni ise özel sektör şirketlerinin yüksek döviz borçları olarak karşımıza çıkıyor. 

Aslında Türkiye, 2018 krizine avantajlı olduğu bir dönemde girmişti. Özel sektörün yüksek miktarda borcu vardı ama kamu maliyesi de, tarihinde hiç olmadığı kadar iyi durumdaydı.  Bu durumu fırsata çevirerek, süreçte özel sektörün rehabilitasyonu sağlanabilirdi. Ancak Türkiye hükümeti o dönemde, birtakım palyatif önlemlerle soruna çözüm bulmayı tercih etmişti.  İşte, o dönemde yapılan bu tercihler, bugün Korona virüsü ile mücadeleyi zorlaştıran en önemli etken olarak karşımızda. 

2018 sonrası alınan önemlerden en önemlisi; şüphesiz ki Merkez Bankası döviz rezervleri kullanılarak, Türk Lirasını döviz karşısında belirli seviyede tutmak için yapılan örtülü müdahalelerdir. Bu müdahale için de tabir yerindeyse oldukça ‘kurnaz’ bir mekanizma tasarlandı. Bu mekanizmada; Merkez Bankası’nın rezervleri, bilinmeyen üçüncü bir kurum aracılığıyla kamu bankalarına aktarılıyor ve bu yolla kamu bankalarının, artan ekonomik belirsizlikler nedeniyle artan döviz talebi karşılanıyordu. Güvendiğim ekonomistlerin yaptığı hesaplamalara göre; bu mekanizma ile, 60 milyar dolardan fazla para harcanmıştı. 

Bu müdahale nedeniyle eriyen Merkez Bankası rezervleri de, kısa vadeli borçlanma ile yapay bir şekilde korunmaya çalışılmıştı. İşte bu kısa vadeli borç miktarı ve Merkez Bankası’nın diğer yükümlülükleri, toplam rezervlerden çıkarıldığında; geriye pek bir şey kalmıyor. Bütün bunlar, uluslararası basında yayınlanırken, ulusal basınında kendine hiçbir yer bulamıyor, maalesef. 

Türkiye’nin büyük krize yüksek dış borç ve neredeyse sıfır döviz rezerviyle girmesi; son günlerde Türk Lirasının değer kaybetmesinin ana nedenidir. 

Bir önceki yazımda da anlatmıştım. Bu dönemde kullanılabilecek önemli iki politika aracı var. Bunlardan birincisi; kamu borçlanması, ikincisi ise para basmaktır. Ekonomide var olan sorunlar nedeniyle, Türkiye için, iki politika aracı da şu anda sıkıntılıdır. 

Ekonomideki risklerin büyüklüğü dikkate alındığında; bu dönemde Türkiye’nin uygun faizle dış borç bulması her geçen gün daha da zorlaşıyor. Bu donemde Türkiye’nin yüksek faizle borçlanmaya başlaması da ülkenin borcunu ödeyemeyeceği endişesine neden olabilir, ki bu da ülkenin ekonomik olarak iflasına neden olabilecek süreci tetikleyebilir.    

Bu riski öngörmeleri nedeniyle olacak ki, Türkiye yönetimi para basma yoluna gitti. Bu politika, her ne kadar Korana krizinin yarattığı işsizliğin etkilerini minimize etmek için gerekli olsa da önemli bir de risk barındırıyor. Bu risk; basılacak olan paranın bir kısmının dövize yönelmesi ve TL üzerinde baskı oluşturması ihtimalidir. Bu ihtimal dikkate alındığında; bu politika aracının ancak sınırlı bir şeklide ve kısa bir süre için kullanılması şarttır.

Bütün bunlar da Türkiye yönetimin manevra kabiliyetini kısıtlayan faktörler olarak karşımıza çıkıyor. Bunların yanında; Türkiye yönetiminin IMF’ye karşı aldığı siyasi pozisyon da, hali hazırda zor olan bu durumu daha da zora sokuyor. IMF; bu dönemde, ülkelerin acil nakit ihtiyaçlarını karşılamak için bir fon oluşturdu. IMF’nin kuruluş amacı aslında tam da bu. Ancak, Türkiye hükümeti, IMF’den yardım istemeyeceğini söylüyor. Bu nedenle de yönetim; olası acil bir nakit ihtiyacını karşılamak için zorlu bir arayış içerisinde. Bu çerçevede; geçtiğimiz hafta, uluslararası basında, Türkiye’nin ABD Merkez Bankası’na başvurduğu yönünde haberler çıktı. Çıkan haberler aynı zamanda başvurunun olumsuz aldığı yanıt yönündeydi.

Twitter’dan takip ettiğim yabancı bir uzman; geçtiğimiz hafta Türkiye ekonomisindeki durumu yorumlarken, “Erdoğan yönetimi, her ekonomik krizde, şapkadan tavşan çıkarmayı başardı,” diyordu. Bu yoruma katılmamak mümkün değil. Ancak şapkadan tavşanı çıkaran sihirbaz olursa keyifle seyredersiniz…